Bir Çuval İnciri Berbat Etmek!
- firatakkemik
- 10 Mar 2022
- 4 dakikada okunur

Bir iş yerinde çalışmaya başladığımız ilk andan itibaren o iş yeri ile ilgili hissettiklerimiz oluşmaya başlıyor. Hatta artık daha öncesinde…
İş başvurusu aşamasından itibaren, kiminle görüştüğün, nasıl karşılandığın, ne kadar düşünceli olunduğu, yol parası-zaman planı esneklikleri, ilk görüşmede nasıl uğurlandığın, hitap, sonrasında nasıl bilgilendirildiğinle başlıyor deneyimlerimiz.
Şirketlerin İnsan – Kültür bölümünde çalışanlar artık deneyimin personalara göre farklılaştığını, örnek bir personanın uçtan uca deneyiminin dikkate alınması gerektiğini biliyorlar. Gelin biz de şimdi örnek bir persona üzerinden çalışan deneyimini inceleyelim. Bizim personamız siz olun; bu metaverse’de iş başvurusu yaptığınız sırada, 22 yaşında, bekar ve yeni mezun birisiniz.
Eveeet onca iş görüşmesi sonunda meyvesini veriyor. Her şey iyi gitti ve işe kabul edildin haberi geliyor. Sen de görüşmelerinden hep olumlu izlenimle ayrıldığın bu işi kabul ediyorsun. Herşey harika! Başlangıç tarihin belli, 1 Nisan. Heyecanla o bir haftanın geçmesini bekliyorsun. İşe başlayacağın güne üç gün kala bir hoşgeldin paketi geliyor ev adresine. Şirket logolu takvim, ajanda, kahve fincanı, kalem ve birkaç kırtasiye ürünü, şirket logolu bir tişört bile var. Kutu içinden çıkan mesajda “Başlayacağın için çok heyecanlıyız, dört gözle seni bekliyoruz” yazıyor. Ağzın kulaklarında. İşe gitmek için sabırsızlanıyorsun, merakın da artıyor. Ha bu arada notta, seni geleceğin ilk gün karşılayacak kişinin resmi, ismi ve görevi de var. Hemen merakla araştırıyor ve Linkedin’den ekleyip bir merhaba demeyi düşündüğün sırada telefonunun zili çalışıyor. Kaydı olmayan numara! Açıyorsun, karşıdaki ses kendisini tanıtıyor: “Merhaba ben Selin, aramıza hoşgeldin. Geldiğin gün seni ben karşılayacağım. Sabahları genelde 8.30’da ofiste oluyoruz. Ben 8.15’de ofiste olurum. Sen geldiğinde güvenlik bana haber verecek ama olur da bir gecikme olursa telefonum sende olsun” diyor. Haydaaa…bu nasıl bir incelik. Ancak en yakınlarım beni böyle düşünür diyorsun ve iyi bir işyerinde başlıyorum diye düşünüyorsun. Nefis bir deneyim, harika bir başlangıç!
İlk gün Selin sayesinde rahat geçiyor. Kullanabileceğin masaya yerleşiyorsun. İsmini aklında tutamayacak kadar çok kişi ile tanışıyor, öğlen Selin ve birkaç arkadaşla yemek yiyor, bilgisayarını teslim alıyor, yöneticin ve bölüm arkadaşlarınla ilk toplantına giriyorsun. Herkes samimi, herkes yardımcı. İlk gün stresi hiç yok, ne güzel! Yöneticin senin için harika bir oryantasyon program yapmış. İlk gün kendisi neredeyse tüm zamanını sana ayırarak şirketi, işlerini, işleyişi, birlikte çalıştığı kişilerin sorumluluklarını bir güzel anlatıyor. Hatta sana kaynaklar, tanıtım dokümanları veriyor, arada da not almak istediğin yerler için zaman tanıyor. Bundan sonra, neler yapmak istediklerini ve yaptıklarını bilerek başka bölümlerle tanışacaksın. Üç hafta kadar bölüm işlerinden vermeyecek, sadece diğer bölümlerde kimler var, bölümlerde neler yapılıyor onu öğrenmeni istiyor. Oryantasyon planın ilgili kişilerle paylaşılmış ama kendisi de takip edecekmiş. “Birlikte çalışacağın arkadaşlarını ve işlerini iyi tanı yeter” diyor. Eh iyi diyorsun. Sonradan anlayacağın üzere, iş yükü çok olmasına rağmen başta üç hafta kayıp gibi görünen oryantasyonun, işinin geleceği için çok faydalı oluyor. Zor anlarda kimden destek isteyeceğini, kimin neye ihtiyacı olduğunu, işlerin birbirine etkilerini, sektörü, organizasyonu anlamanı sağlamış. Meğer bu sayede işleri daha hızlı halleder, kişiler arası sorunları büyümeden çözer hale gelmişsin.
Zaman su gibi geçiyor, işler yoğun, sorumluluklar sen öğrendikçe artıyor. Yöneticin başka bir bölüme geçiyor, yerine yeni bir yönetici geliyor. Sen evleniyorsun, şirket güzel bir çiçek yolluyor, ekip arkadaşların nikahına geliyor, evlilik izninde kimse aramıyor. Bir zaman sonra çocuğun oluyor, doğum izni sorunsalı yaşamıyorsun, hastaneye gelen çokça iş arkadaşın var, her yer çiçek bahçesi. Şirketin de iş arkadaşların da hep destek. İşe dönüyorsun ve hiç uzaklaşmamış gibi devam ediyorsun. Bir süre sonra terfi ediyorsun, yönetici oluyorsun. Ekip yöneteceğin için liderlik eğitimleri başlıyor. Zaman zaman yöneticinle yaşadığın sorunları yaşamamak, doğrusunu yapmak için öğreniyorsun. Çalışma arkadaşların arasında takıma uyum sağlamayanlar oluyor, süreçlerle ilgili sıkıntılar oluyor ama hepsini yönetmeyi başarıyorsun. Ne de olsa niyetler iyi. Şirket gelişimin için imkanları sunuyor. Önemli projeler alıyorsun, sorumluluk veriliyor. Sen gelişirken, sen de işini ve ekibini geliştiriyorsun. On beş yıl nasıl geçti anlamıyorsun bile. Şirkette önemli sorumluluklar üstlenen bir yönetici haline gelmişsin. Sonra bir gün, henüz bir yıldır yöneticin olan kişi gelip, “Bu bölümün küçülmesi kararı alındı. Seni değerlendireceğimiz bir başka rol de bulamadık maalesef. Hizmetlerin için teşekkür ederiz, performansınla alakalı bir durum değil.” diyor. Hatta şöyle ekliyor: “Seninle dost olarak tatile bile giderim. Ama iş hayatı bu, üzgünüm.”
İş hayatı bu mu? Geçirdiğin 15 yılı, ilk günkü heyecanını, nasıl başladığını, iyileri kötüleri bir film şeridi gibi gözünün önünden geçiriyorsun. Bu kadar emek, fedakarlık, kendini paralama bunun için miymiş? Neyi eksik yaptığını, ya da ne yanlış yaptığını düşünüyorsun ama yok! Bugüne kadar öyle bir bildirim de yok! Sen şok, ekibin şok. Tamam ne yapalım, profesyonel hayat diyorsun ve fazla üstelemeden şirket ile anlaşmaya bakıyorsun. Ne de olsa çok güzel deneyimlerin var. İşten çıkış için imzalar atılıyor. İşi devredeyim diyorsun, gerek yok deniyor. İşte o andan itibaren anlıyorsun ki “öküz öldü, ortaklık bozuldu”. Seninle dostuz, seninle tatile giderim diyen yönetici bir daha ne arıyor ne soruyor. İşi insan kaynakları profesyonellerine bırakıyor. Ee ne oldu bizim şirket değeri “özü sözü bir olmak”? İşten çıkış süreci sırasında mobil hattının numarasını almak, çıkışını ay sonuna bırakmak gibi gündeme gelen, şirket için küçük ama senin için önemli talepler geri çevriliyor. Yöneticinin etrafa yaydıklarının ise, sana söyledikleri ile alakası yok. Hani biz etik, eşitlikçi, kadını destekleyen, performansa dayalı bir tavır alırdık? Bu ne şimdi? Küçük küçük bugüne kadar olumlu deneyim ile gözardı ettiğin tüm olumsuzluklar birden karşına geçip, kocaman kocaman sana bakıyor. Herşey bir an çok sahte geliyor ve işte o anda birilerinin, bir çuval inciri nasıl berbat edebildiğini anlıyorsun.
Hiçbir iş sonsuza kadar sürmez. İstenmeyen çıkışlar ise en zorlularıdır. Duygusal olarak en kırılgan, en hassas olunan dönemlerdir. İyi bir başlangıç kadar, sebebi her ne olursa olsun olabilecek en iyi çıkış sürecini yaşatabiliyorsak işte o zaman çalışan deneyimini iyi yönettiğimizi söyleyebiliriz.
Bir ilişkiyi nasıl sonlandırdığınız karakterinizi belli eder derler; ister eş, ister iş, ister arkadaş olsun.
Birlikte aynı amaç için çalıştığınız arkadaşlarınızın, şirketinizden iyi bahsetmesi, değer verdiğiniz iş veren markanız, yeni ve mevcut yeteneklerin yanı sıra, çıkış süreçlerini en iyi çalışan deneyimi olarak yönetmenize de bağlı. Liderler de bu sürecin uçtan uca çok önemli bir parçası, üstelik hem kalanlar hem de gidenler için.
Çıkış sürecinde en iyi deneyim, çalışanın her istediğini vermek anlamına gelmiyor. Çalışanı dinlemek, anlamak, anlaşıldığını hissettirmek ve anlayış göstermekten geçiyor. Bu konuda şefkatli liderlik göstermek, iyi bir dinleyici olmak, kişiye kendini iyi hissettireceği gibi, yönetici olarak sizi ve şirketinizi de yüceltiyor.
Sözün özü, onca emekle toplanan bir çuval inciri berbat etmeyin.
Comentários